7 Şubat 2013 Perşembe

Alapphuza (Alleppy), Kerela, Hindistan


2.2.2013 Kollam - Allepey

Kollam da kaldığımız şu bar bozuntusu leşhane de uyandık.

Kahvaltısı uygun ve güzel denen yerde kahvaltı ne gezer, terasta saat 10 u geçmesine rağmen hala bira içen bir gurup oturuyor ve piizleniyor, kahvaltı falan arama.

Sahili görmeden gitmeyelim bari dedim, ama girilecek gibi değil. Deniz çok güzel, ama etrafta sarhoş Hintliler dolanıyor. Rahat bulamayız biz burda, Kollam dan da kaçmak istiyoruz, hadi naaaaaş. 

İki tane Rikshaw tutuyoruz 50 şer RP den ve tren istasyonuna varıyoruz. Tren yokmuş ve saat beşe kadar beklemek gerekiyormuş. Ne yapsek ne etsek, internet bulamıyoruz koca şehirde, kafayı yiyeceğiz! tansıyon artıyor, hiç gerek yok, dur bakalım! Taksi ne kadar gülüm Allapey e ? 1800 RP ye anlaşıyoruz bir tane küçük kafalı hintliyle. Allapey e götürecek bizi, yer bulana kadar da gezdirecek ve işi bitirecek. 
Çok pahalı değil, hint cimrisi olmaya gerek yok, tatile gelmişiz buraya, tren istasyonunda saatlerimizi geçirmek için gelmedik. mesafe kısa gibi görünse de 100 km yol var ve yollar pek iyi değil.

Taksimiz yine bir Ambassador. Bu dünkünden daha eski, Gökhan ve Pepi öne oturuyor yine, Mine, Ayşegül, Lemis ve ben arkadayız.
 
Tavsiye: Taksiyi seçmeden önce 
1. ingilizce biliyormusun diye sormak lazım,
2. radyon çalışıyor mu diye sormak lazım,
3. acelen varmı diye sormak lazım.

Bizim taksicimizin Ingilizcesi yok, Radyosu bozuk ve çok acelesi var.

ilk iki şık çok elzem değil, ama manyak gibi gidiyor be bu adam! kornası kalp ritmine uyumlu, dakikada 60 kez den 100 kereye kadar korna. abartmıyorum! dıt dıt da değil, bozuk ve takılmış korna gibi, süreklü. Türkiyede böyle korna çalan olursa ana avrat küfür ediyor dersin, kazadan son saniye sıyırdı ve şimdi hıncını alıyor dersin, ölen bir hasta taşıyor dersin, manyak, psikopat dersin. Hiç bir araç bizi sollayamadı, kamyon, otobüs, jeep, bip, ne varsa solluyor.

Karşıdan sürekli araçların gelmesi kimin umurunda! Viraja girerken bari sollama. yarım saat içinde 15 kaza atlatıyoruz ve daha yolumuzun başındayız! iki saatimiz daha var!

Şehirden çıkıyor, yavaşlar diye umuyoruz, ama köy yollarında bu daha da beter gidiyor.

Sonunda Pepi adama tatlı bir dil ile biz bu yolculuk için para veriyorsak bundan sonra artık sollamayı kes diyor.

Adam uysallaşıyor, 5 dakika geç varsak da kolumuz bacağımız yerinde varıyoruz. Ölümden sonraki yaşama inanıyorum ben de, ama acelem yok ecele gitmeye.

Çok yıpratıcı bir yolculuktan sonra varıyoruz Alleppey e. Internet cafe, adres bulma, varış, OLLLEEEEY!


Vedanta wake up Guesthouse. Oda fiyatları uçmuş burda! 1300 RP çift kişilik oda, yatakhane deki fiyatlar da 500 RP kişi başı. Çok. Gökhan ve Ayşegül başka yer bulmaya çıkıyorlar, biz orda kalıyoruz ve bekliyoruz. Çalışan çocuk, Michael, çok iyi. Lemis ortama ayak uyduruyor ve bahçıvanlık yapıyor. bir buçuk saat geçiyor, başka yer bulmuş geliyorlar. hemen yan tarafta yine güzel bir yere benziyor, ama bahçesi o kadar güzel değil ve ruhsuz. ama fiyat 900 RP oda başı.
Internet çalışmıyor! bizim için de internet çok önemli, yer bulmak için gerekiyor, blog yazabilmem için de !
yemek yemeye gidiyoruz. Ev sahibimiz bize bir yer tavsiye ediyor, lokanta demeye bin şahit gerekiyor. ortama uyum sağlayalım diyoruz ve biryani lere bakıyorum. balık biryani çok güzel görünüyor, tadımlık bir kaseye bir parçacık koyuyor, yanına da bir parça puf böreği. Balık yenir mi burda derken herkes bir şeyler sipariş ediyor. Lemise bir pişmiş yumurta, ortaya pilav ve soslar. hiç doyurucu bir şey yok, ekmek sos doyuruyoruz karnımızı. Beni unuttu galiba, biryani istemiştim derken o tadımlık biryani benim ana yemeğim olduğunu öğreniyorum! Pilav a ananaslı bir sos döküyorum, ama tadı bir garip. yenilecek gibi değil. Pilavı yerim bari diyorum, ağzıma atıyorum ve tükürüyorum. Pilav ekşimiş! umarım midemizi bozmaz! Kazık marka bir yer. turistleri düdüklüyor. üç beş bir şeyler veriyoruz ve çıkıyoruz. Lemis dökülüyor uykusuzluktan. Eve götürüyorum, keyfim kaçtı, burası hiç umduğum gibi değil. odamız kocaman ama hiç keyifli değil. Uyukluyorum, uyanıyorum, uykusu gelmiş Lemis hala zıpzıp. Kim kimi uyutuyor?

dışarıdan Gökhanın sesleri geliyor. Tartışma sesleri. Ev sahibinin kafası güzel, ek yatak için ek ücret istiyor. tamam, konu o değil, herif yere bir şilte atıp para istiyor bir de. Bizim lavobo da kocaman bir hamam böceği, öldüremediğim için üstüne bir paspas attım ve suladım, ki kaçamasın. Onların odasında da çıkmış bir tane, bir de birinin yerde yatmasını istiyor bu dürzü. Hade lan ordan, bir kaç türkçe küfür, çıkıyoruz burdan. Yatağımda yatarken keşke öbür yerde kalsaydık diyordum zaten.
Çok isabet oldu, hemen yan tarafa geçtik, yatakhaneye yerleştik ve 300 RP ye anlaştık. Gökhan ve Pepi tek yatak da yattıkları için de onlara 150  şer RP ye geldi. tam istediğimiz gibi!

Internet de gani gani, şimdi mutluyuz.

3.2.2013 Allepey
Kahvaltı! Indian Coffee House da yeriz, hem uygun hem güzel hem de bildiğimiz yer. Bir kocaman masa boş, oturuyoruz ve sütlü kahvelerimizi söylüyoruz. şekersiz istemek lazım! unuttuk söylemeyi. Ananas suyuna bile şeker koyuyorlar. Meyve suyu siparişi verirken de susuz, buzsuz, şekersiz demek gerekiyor, aklınızda bulunsun.

Yanımıza Belçikalı bir aile oturuyor. Kızları Hindistan da gönüllü bir iş bulumuş, tatilini birlikte geçiriyormuş. Adam Belçikadan 'Sultan yolu' nu yürümüş, Viyana dan çıkıp yaya olarak İstanbula kadar 'peace walk' diye bir yol uydurmuşlar, benim ilgimi baya çekti, Bülent i ve Nejat babayı ayartıp çıkalım bu yola. (ispanyol yol arkadaşımız da gelir belki).

Adam sancılandı bir an, Hindistana gelip aydınlanacağına böbrek taşlarını fark etmiş yazık. Eşkina taşından bahsettim adama, tesadüfen pasaport çantamızda da beraberimizde gelmiş bu balık kafasından çıkan taşlar. Böbrek taşlarını ağrısız sancısız yok ediyormuş, bizzat kendi baldızımda denenmiştir, mucize…
Güzel insanlar, paylaşmak istedim onlarla, akşama otelimize gelirlerse veririm onlara bir taş. (Bülent abi sağ ol!)
Bir tane daha var o taşlardan, haberiniz olsun.

Yemek den sonra sahile gitme planımızı gerçekleştirdik. Varkala dan sonra burası tam bir çöplük. deniz suyu bulanık ( Backwater dan gelen su) ve dalgalı, sahil de çok fena çöp içinde. İçine etmişler güzelim yerin! sahil ve kumsal muhteşem oysaki. palmiyeler her yerde, kum güzel (kül olmasa) ama ortalık çöp içinde. dalgalar baya çekiyor insanı, Lemis çıldırıyor girebilmek için, ama biz izin vermiyoruz. sahilde takılıyor o, Gökhan ve ben dalıyoruz ama denize. dalgalar çok eğlenceli.

Çok yorulduk, akşam olmak üzere. 'dreamers ' diye bir restoran varmış sahilde, onu bulmaya çalışıyoruz. Bir kilometre uzaklıktaymış! bir, iki, üç, varıyoruz. yer çok hoş ama techno/house gümbürtü çalıyor. biz de hem kafamızı dinlemek istiyoruz, hem de uygun bir şeyler yemek istiyoruz. Başka bir restorana gitmeye karar veriyoruz. Rikshaw bizi istediğimiz yere götürüyor ve otantik orjinal yerli işi bir yere geliyoruz. Yemekler gayet iyi, ben kavurma alıyorum, yanında pufbörekler, pilav vs.  Lemise ilk defa dondurma alıyoruz, temiz bir yere benziyor burası. Mango şeklinde bir plastik kabı olan Mango dondurması, Çilek şeklinde plastik kabı olan çilek dondurmasından sonra da mutlu oluyor. 
Fiyatlar 900 RP nin altında kalıyor yine.
yavaş yavaş dönüşe geçiyoruz.


Yol da bir kıyafetci gürdük ve daldık.Cibinlik ihtiyacımızı karşılamamaız gerekiyor, bir soralım dedik. Eminönündeki tekstilciler gibi bir yer. güzel kıyafetler var, tam yerli işi ve fiyatlar fena uygun. 10 TL ye rengarenk kıyafetler, hepsi farklı, ışık hızıyla çıkarıyorlar elbiseleri, poşetler hava da uçuşuyor! Lemis e de bakıyorum kıyafet, ama çocuklara bizim zevkimize uygun bir şey bulmak tam bulunmaz hint kumaşı.

 Kızlar orda seçerken onlarca, bilemedim yüzlerce elbise paketten çıkarılıyor. arka tarafta da paketlere geri koyan bir grup insan vari iş bölümünü böyle yapmışlar, temizlikçıden ütücüye, oradan da paketlere geri koymacılar. Işini güzel yaparsan ve bir kaç yıl boyunca haftada 7 gün 20 şer saat pineklersen belki paket açıcılara terfi edersin. Belki.
Sonunda Pepi bir şeyler buluyor, Mine de kendisine güzel bir şey buluyor, Gökhan da cibinliğini alıyor, Ayşegül ama sıcaktan bunalıp elindekileri bırakıp vaz geçiyor. Pişman olacaksın almadığına, bak göreceksin, Ayşecik.

İçerisi gerçekten de sıcak olmaya başlamıştı ama. Elektrikler gidip geliyor, fanlar da arada bir çalışıyor, bunaltıcı sıcak ve karanlık karışınca daralma ve 'hade lan ordan' lar geliyor insana.
 
Dönüş yolumuzda meyvecilerden Ananas, salatalık( salatalık değilmiş ama benzer bir şey) üzüm (Ereğli üzümü, nerden çıktı bu?), Guava (Pepı's favorite) ve kahverengi adını unuttuğum bal gibi tatlı, çekirdeği kakerlak a benzeyen altı parçaya bölünen meyve.

Otelimize yürüdük, hava da kararmıştı. Bu saatlerde yanlız yollarda gezmeyin diye bir öneri geliyor sokakta bekleyen bir bekçiden. Tayland kadar emniyetli olmasa da biz kendimizi emniyette hissediyoruz. Yanımızda kapı gibi 7 yıl hindistan da yaşamış Gökhan var (kolu çıkıp durmasa bari yanlış hareket yaparken).

Neyse. Biz o Belçikalarla buluşacaktık saat 20:00 de, saat olmuş onun buçuğu. Elektrikler kesik, yollar da zifiri, otelimiz de zifiri karanlık.
Belçika lılar saat dokuz da gelebiliyorlar ancak. Eşkina taşın bir tanesini veriyorum onlara, hayır ve dua larını kabul edip gönderiyorum yeni murit lerimi….
Bu arada internetten bu taşın ticareti olduşunu da görüyorum. adam eskinatasi.com diye bir sayfa yapmış ve taş satıyor. tanesi 15 TL den böbrek taşlarına kesin çözüm diyor, 48 adet eşkina taşı ile sorununu çözüyormuş. İki tane yeter diye düşünüyorum, inanç meselesi sonuçta. Nerden geldik bu konuya Hindistan gezisinde, yatalım artık. İyi geceler.

4.2.2013 Allepey (Alappuzha city)
Gün aydın Alleppey, bugün uykudan uyanamadım yine. Odamız biraz havasız, sivrisinek girmesin diye de kapıları kapatıyoruz. Ranza nın üst yatağında yatınca da oksijen kıtlığı çekip uykusuz kalıyorum galiba. neyse. saat 10 ve ben kalkıyorum sonunda.

Ayşegül ile Lemis erkenden kalkıp süt almaya gitmişler, bu da uyanmamamın bir sebebi olabilir tabii.
Otelimiz bugün kahvaltı vermeye karar vermiş, bu yüzden hiç uğraşmıyoruz ve omletimizi burada yiyoruz. her bir omlet 20 dakika sürüyor, kahveler le birlikte iki saat te hepimiz doyuyoruz. Yanında aldığımız ananas ve ekmek çeşitleri. çikolata tatlı ekmek pek rağbet görmüyor bizde. Çikolatacı Lemis bile dokunmuyor onlara.
Nereye gitsek diye karar vermeye çalışıyoruz bu arada, güzel ve herkesin bütçesine uygun olması gerektiği için de bu konuda çok zorlanıyoruz. Biz 'backwaters' bölgesini gezmeye gidiyoruz. inanılmaz bir güzelliğin içine etmişler resmen.

her yerde çöp, güzelim su kanalları bok içinde. gübre bolluğu da su bitkilerini coşturmuş ve suyun içinde yaşatacak oksijen bırakmamış. kepçeyle bitkileri alsalar da biraz hava alsa su. Bitkiler suyun içndeki çöpü örtmüş en azından, kötü görüntü gitmiş.

Houseboat ile ünlü olmuş burası, suyun üstündeki bu evlerle backwater / nehir gezisi yapılıyor. Bir günlük gezi 200 TL den başlıyor, 20.000 Dolara kadar çıkıyormuş. Çok gereksiz geldi ve hiç katılmayı düşünmedik. Bu houseboat lar çok kirlilik yarattıkları da biliniyor. Kollam daki backwaters turundan da farklı değilmiş zaten.

Bizim tercihimiz Kanu kayak ile gezmek olabilirdi, ama buna da 70 TL kişi başıına veriyorlarmış. neyse. yapmasak da olur. Laos da yaptığımız o Mekong nehir yolculuğuna taş çıkaramaz herhalde ;) yeterince o parayı harcamamak için bahane uydurduğumu düşünüyorum ve burada kesiyorum…
Otelimize döndükten sonra arkadaşlarımızı toparlayıp şehir turu bölüm 2 ye çıkıyoruz. 
kendimize bir görev verdik. Johnsons diye bir guesthouse varmış, dolu olduğu için başka yeri bulmak zorunda kalmıştık. Burada Johnson diye bir abimiz var, o biraz garip birisiymiş ama bilgi verebilir ve güzel yerleri önerebilir miş.

Çıktık yola, haritamıza güvenerek. Farklı bir yoldan gidelim dedik ve şehirin en güzel ve zengin evlerin yanından geçme şansını yakaladık. Mango ve Guava ağaçların arasından geçerken önce ilk okul öğrencileri, sonra orta okul öğrencilerinin çıkış saatine denk geldik. onlarca 'hello how are you ' dan sonra bir kaç kilisenin yanından geçerek şehir curcunasının içine dalı verdik yine. Baharatcılar bize kızartılmış muz cipsi ve Jackfruit cipsi ikram etti, paketi 50 RP den de aldık birer paket. Yürü babam yürü. hava da sıcak, Lemis de taşınmak istiyor, cılk.

Hindistandan Lemise ne aldık dersiniz? Bir şemsiye! Şemsiyeciler sokağından geçerken çocuk şemsiyelerinden istedi bizim sosyete kızımız, alıverdik bir tane. 130 RP. Yürümek istemeyen kızımız şemsiyesiyle daha hızlı yürüyordu, değdi bu alış veriş.

Yürü babam yürü… Johnsons u bulmaya çalışıyoruz, kime sorsak bir kilometre. 
ne bitmez bir kilometre bu yine. Sonunda varıyouz Johnsons a. Hemen iki köpek yanaşıyor Lemise, Lemis de onların bir tanesinden (adı Rastafara olan alman kurt kırması) hiç hoşlanmıyor. Guesthouse u görmek istiyoruz. Kocaman bahçeli bir eski kolonyal zamanından kalma bir villa. odalar kocaman, bahçede de bir kaç tane oda yapmış. 'go green' mantığıyla güneş enerjisiyle çalışıyor ışıklar. panelden gelen kablolar bir transformatör e giriyor ve al sana sıfır karbon beleş ışık.
Pilin fiyatı 130 TL civarındaymış ve 4 tane ampul yakabiliyormuş. Arazide evimiz olsun, bunlardan alırız biz de. 
Odalar temiz ve fiyatı çok uygunmuş! Beş kişinin yata bileceği bir oda gösteriyor, 750 RP fiyat. daha küçük odalar da 500 RP.  Bizim kaldığımız yer çok pahalı ve ruhsuz kaçıyor bu durumda. Daha uzun kalsak burada kalırdık derken Johnson yeni bir yer daha açmış, şehir dışındaymış ve fiyatylar biraz daha yüksek, ama BBQ ve yemekler de varmış. Tüh, orası da iyi olabilirmiş aslında.

Neyse. Biz yolumuza devam edeceğiz, Johnson a nerede kalabiliriz sorusunu soruyoruz ve bize bir arkadaşının yerini tavsiye ediyor. Wayanand bölgesinde 80 dönüm arazi içinde bir ekolojik tarım yapan çiftlik. Wayanand Wild life sanctuary nin yakınında olan bu yerde yemek dahil konaklama kişi başı 1200 RP, yani 40 TL. Hindistan hiç de ucuz değilmiş artık! Gökhan ların bütçesini çok aşıyor burası ama anca beraber kanca beraber deyip gitmeye karar veriyoruz. Bizim için arıyor Johnson burayı, Pepi konuşuyor ve anlaşıyoruz. Buranın yaban fillerle ve kaplanlarla bir derdi olduğunu duyuyoruz, bizi yemezler umarım. Kamboçya da nasıl bir koca muz ağacın ömrü bir öküzün yanında iki saniye indiğini hatırlayalım, bir filin yanında bir muz bahçesini hiç hayal bile edemiyorum. Kaplanlardan bahsetmesem daha iyi olur.

Johnson hakkında iyi şeyler dışında alkolik bir sapık olduğunu ve köpeklerine kötü de davrandığını da duyduk, ama nobody is perfect. çok yardımcı oldu bize, sağolsun, içtiğimizin çayların parasını da almadı ve yardımı bir içtenlikle geldiğini hepimiz gördük. Son olarak bir restoran tavsiye etmesini istedik, sahilde bir yerin olduğunu, sadece yabancıların takıldığını ve soğuk bira bulunduğunu söyledi. Bir kilometre uzaklığında! (yine şu bir kilometre!)

Johnson a bir kartımı veriyorum ve ayrılıyoruz.

Yolda devam ederken bir tür sağlık ocağı görüyoruz, bahçe içinde nezih bir yer. Bakalım derken doktor da geliyor, tonton bir adam, bir gariplik var derken : adamın bıyıkları yok! çok huzurlu bir adam. Pepinin cildinde aylardır bir gariplik var, onu gösteriyoruz, madem burdayız, hemen anlıyor, ve ilaç veriyor. muayene ücreti 250 RP, ilaç dahil.

restoran bir türlü yaklaşmıyor. Karaköy tarzı bir sürü yerden geçiyoruz, burada paspas üretiliyor, belli ki, her yerde rengarenk paspas lar. bir top paspas alsak mı acaba! 90 kilo hakkımız var uçakta sonuçta…

bir kaç tane bir kilometre sonra sahile ulaşıyoruz. Restoran dolu, otrulacak yer yok ve fiyatlar pahalı. pizza yemek isteseydik tam yeri. 'The harbour' diye bir yer. Bir de 'Avocado' diye bir yer varmış, o da farklı değil dir diyerek sahilden ayrılmaya karar veriyoruz. Doktor bir ilaç tavsiye etti, onu da Hastanenin yanındaki eczaneden bulurmuşuz. Haritamız dan Hastanenin yanında bir tane de indian Coffe House olduğunu görüyoruz. Rikshaw cu buluyoruz ve yine 5 kişi tıkışıyoruz. Eczaneden bir diş macunu tüpü içinde 'odomus' adlı bir sinek kovucu krem satın alıyoruz, bence bu ilac iyi bir alışveriş olacaktır, sonrasında baya dua edeceüiz eczane ye de odomus u üretene de…

Şu ana kadar yediğimiz en güzel yemekleri yiyoruz bu 'Indian Coffe House' da. Pouri masala, vegetable cuttlet, dana kavurma lı puf börekli bir şeyler, Masala Dosa ve bir sürü başka mamalar ısmarladık. sağlam acılı geliyor bu sefer. ben yanına acı biber daha alıyorum, sonrasını hiç düşünmeden. meyve suları, çaylar, dondurma derken tıka basa doyuyoruz. Yine Biryani yiyemedik, öğlen yemeğiymiş. Artık yarın yeriz. Fatura yı istiyoruz, 480 RP! 13 TL ye 5 buçuk kişi full tıka basa doyuyoruz. ve güzel di her şey. Yarın sabah bir daha gelelim buraya! Bu sefer de Biryani buluruz umarım.

Çıkışta Rikshaw ayarlamaya çalışıyoruz, Bir tanesi duruyor, müslüman, belli, yüksek fiyat söylüyor. Başka bir tanesini durduruyoruz, o da beş kişi olduğumuzu bahane ediyor. Harita da pek uzak görünmüyor oysaki. 200 RP den fiyat açıyorlar ve inmiyorlar. Biraz yürüdükten sonra (bir kilometre?) uzaklık 2 kilometre ye çıkıyor, biz de abartmayalım diyoruz ve bir Rikshaw durduruyoruz. 150 RP ye bizi istasyona götürecek, bilet alacağız ve eve götürecek. Bu arada bir de markette duruyoruz, bisküvi falan alıyoruz.

Tren istasyonun yolu berbat, çok fena çukur var, şimdi anlaşıldı, neden mırın kırın yapıyorlar buraya gelmek için. biletlerimizi yarın öğlen saat 12:45 e alıyoruz. Dönüş yolu da baya uzun sürüyor, hayatta gidemezmişiz bu yolu bu saatte. Otelimize gelince veriyoruz adama hak ettiği 150 RP yi ve bilgisayarın önüne geçip yol planları yapıyoruz.

Bir günde ulaşamaya biliriz, bu yüzden kalacağımız başka bir yer bulmak için araştırmalara güirişiyoruz ve B Plan larımızı yapmayı ihmal etmiyoruz.

5.2.2013 Alleppey = 
Yol çok uzun sürebilirmiş, bu yüzden biraz erken kalkalım diyoruz. saat 11:35 de de bir tren var, ona yetişelim, ama Indian Coffee Shop a uğramadan olmaz tabii.
hazırlık, ananas ve bazi meyve bitirmelerden sonra Rikshaw a biniyoruz ve lokantamıza gidiyoruz. Masala, Tostlar, vs ısmarlanıyor, biryani öğlen çıkacakmış, yine yiyemedik! kahve, çay, 380 RP ve hop, Rikshaw ile tren garına.
Tren yarım saat gecikiyor, sleeper wagon lara yayılıyoruz ve yolculuğumuza başlıyoruz. yolumuzun güzergahı Allahuzha, Kochi, Ernakulam, Kodungallor, Guruvayur, Ponnani, Ferokh ve Kozhikode. toplam 200 km yol, superfast tren ile 6 saat gibi bir zaman. 

6 Şubat 2013 Çarşamba

01.02.2013 Varkala - Kollam Kerala\ Hindistan

Varkala

Daha da kalmak istiyorduk Varkala da aslında, ama bizim odamızı satmışlar meğer, başka yere gitme yolu göründü bize.
Sabah erkenden kalkıp tapınağa gitmek istiyorduk. bu arada ev sahiblerimiz teker teker her kişiye ne zamana çıkarız sorusunu en az üçer kez sordular. Galiba gerçekten çıkmamızı istiyorlar.

hep beraber sabah saat 8 de toplandık ve tapınağa yürümeye başladık. gittiğimiz tapınak lakşmi tanrısına adanmış bir yer ve bereketi simgeliyormuş. Para pul yani. Çat çut çatapatlar patlıyor arada bir, bu da kötü ruhları kaçırıyormuş.

Fotğraf çekmek yasak, bu yüzden sadece dışarıdan çekebiliyoruz.


Kahvaltı vakti, bol meyve suyu ve omlet. Çok güzel bir manzara, kartpostal lık bir ortam. Buradan ayrılıp daha güzel yerler bulalım, ama sınırları zorlamış mı oluyoruz acaba?


Eşyaları toplamıştık ve rikşa lara (tuk tuk un hintçesi) bindik. 80 RP araba başı veriyoruz ve tren istasyonumuza varıyoruz.

Trene tam zamanında ulaşmışız ama tren bu sefer baya dolu. Heryerde insanlar yatıyor, bazı insanlar ayakta, bazı ayılar da tüm koltuğu kaplamış yatıyor.


Biz bir yerde oturuyoruz, tam karşımızda bir aile, çocuk bir süslü, taş bebek gibi. anlında bir siyah nokta, gözler ve kaşlar sürmeli ve etek tam oyuncak bebek tarzında kabarık kabarık ve cart renkli.
yedikleri yemek ilgimizi çekmedi değil, balıklı biryani. Muz yaprağı üstünde balıklı pilav, anne kaşık ile kızına yediriyor, baba beş parmak içine dalmış yiyor.

Biraz sonra bir deste mecmuğa kitapcık geliyor adamın önüne, içinde malayi inglizce ders kitapları falan da var. Baba bir kaç tane seçiyor ve kızına veriyor. bunlar satılıkmış, biz de alsaydık derken istasyona varmak üzere olduğumuzu görüyoruz. Ben bir kaç sıra arkada oturan Mine-Gökhan-Pepi üçlüsüne haber vermeye gidiyorum ve o dergiciyi yakalıyorum. Pepi Lemise bir yazı yazma öğrenme kitabı ve hayvan boyama kitabı almış.


Kollam a varış. Gardan bir rikshaw ayarlıyoruz, adres Tourist office. Her yerde backwater tur satıcıları, ama biz öncelikle bir otel ayarlamak istiyoruz, ama nerede?

Turizm bürosu bazı yerleri tavsiye ediyor, full cantalarla yüklü gidiyoruz. keşke fotoğrafını çekseydim yerin, kalınacak gibi değil. başka daha güzel yerler vardır, ama artık onu da akşama ayarlarız. 

Backwater turu varmış, tekneyle gezi. kişi başı 400 RP ye gidelim bari. 

Taksi alıyor bizi ve bir adaya götürüyor. Yolda meyve alıyoruz, biraz fazla zaman harcıyoruz ve adam vapuru kaçıracağız diye yardırıyor. Sollamalar felaket, kornanın üstüne yatmış kelle koltuk altı yetiştiriyor bizi vapura, ama vapur dolu ve biz olmadan kalkıyor.



'Vapur' a biniyoruz. Vapur dediğimiz: iki tekneyi yan yana bağla, üstüne bir platform, ve al sana vapur. 

Araba bizi kanal kenarına getiriyor ve ağaç tekne ye bindiriyor. 

Elinde büyük bir bambu sopası, 2 metre genişliğinde su kanallarından geçiyoruz. 



Sürekli kafanızı indirin komutları geliyor, teknenin sığacağı yükseklikte köprülerden geçiyoruz. 





Buranın tarımı ve yaşamı hakkında bir sürü bilgi topluyoruz. Cashew ağaçları var her yerde, Hindistan cevizi ormanı arasında Tiger prawns çiftlikleri bulunuyor. Üç saatlik turun sonuna doğru ilk sızanlar oluyor. Çok yorulmuşuz, arada bir 'kafanızı indirin' komutu gelmese uyumuştuk hepimiz. 
Kanalizasyon tekne turumuz bitiyor. 

Bir bakkalın yanına oturup çay söylüyoruz. 

Süper bir salıncak keşfediyoruz. çok yükseklere bağlamışlar salıncağı, havalanınca iyi havalanıyor.



Akşam üzere varıyoruz Turizm acentasının önüne. Kalacak yer bulmamız lazım.

Ayşegül ve Pepi bazı otellere bakmaya gidiyorlar, Lemis kollarımda uyuya kalmış bekliyoruz Gökhan ve Mineyle. Bir buçuk saat sonra dönüyorlar, yerlerin hepsi doluymuş. 

Taksicimizi buluyoruz ve şehir dışındaki bir otele götürtüyoruz. Otel internette göründüğü gibi değil, ama artık yerleşelim, çok sıkıldık aramaktan. 

Deniz kenarında bir yer, boş gibi görünse de üst kattaki odalar erkek gruplarla dolu. Bunlar buraya gelip içiyorlarmış meğer.    


Çok acıktık ya, daha yemek de yemedik doğru düzgün! Otelcimize soruyoruz, isterseniz sipariş veririz gelir diyor. Yok, biz yürüyelim biraz, dediğine göre bir kilometre yol muş. (bir kilometre!) kilometre ve mil arasındaki farkı bilmiyorlar bunlar, kesin! yarım saat ten fazla yol yürüdükten sonra müslüman bir tavukçuya geliyoruz ve saldırıyoruz. döner falan var. Ben Lemis için acısız kızartma tavuk istiyorum, pilav ile birlikte beraber yeriz. herkese çok lezzetli mamalar geliyor, benim tavuğum da çok güzel, ama Lemise çok acı geliyor! Haaa Huuu diye yiyor ama. acıkınca nasıl yiyor sıpa! Abuk subuk yedikten sonra dönüşe geçiyoruz. 
Resepsiyon bölümünde hasret gideriyoruz.

Eski resepsiyon görevlisi ve müdür Gökhan ve patron karısı Ayşegül resepsiyon da iş başında.

Herkes içiyor maaşallah bu binada, biz de yatmadan birer bira içelim dedik ve bir bardak birayla da kafayı bulduk, ne koyuyorlarsa içine artık…


2 Şubat 2013 Cumartesi

Hindistan Kerala gezisi 2013


yeni bir blog’a hoş geldiniz.

Gezimizin ön sözü ve ilk iki günü ne yazık ki bir Mac Book kazığına maruz kaldı. Guest user olarak kullandığım Mac Book meğer kayıt edilen dosyaları bilgisayar kapanınca siliyormuş! 5 sayfa yazı (saat sabah iki ye kadar yazdığım yazı) ve fotoğraf makinamızın içindeki tüm fotoğraflar gitti. makinanın içinde eski resimler de vardı, toplam 3,77 GB resim kaputt oldu.
neyse, tekrar yaşayamasak da bu anıları, geçmişte kaldı, yola devam.
biraz bir özet geçeceğim, o kadar :

Hindistana gitme kararımız biraz şans oldu. Biz aslında kayak turuna çıkmak istedik, ama 700 TL ye hindistana gidiş dönüş bileti bulunca tabii ki kapıverdik bu biletleri.
çok uzatmadan giriyorum ilk bölüme ve bir tavsiyeyle başliyorum:

tavsiye 1: 
Hindistan için vize gerekiyor, bu vizeyi İzmirden de alabilirsiniz, ancak sağlam kazık yemeden vermiyorlar. TC vatandaşları 42 dolara alıyor vizeyi, zengin Almanlar da 78 dolara alıyormuş vizeleri. İzmirden vize alıyorsanız da 100 TL kişi başı Ankara ya gönderme parası alıyormarmış. toplam 700 TL ye vize patladı bize, bir bilet parası da oraya gitti. 

Yalan 1: 
Fahri konsolosluk İzmir yada İstanbul dan aynı fiyata alırsınız dedi, Ankaradan da iki hafta sürer dedi. Ankaraya iki kere git gel, şahsen bir de başvur, mecbur kaldık bu gereksiz 100 TL vermeye.
gerçek: İstanbul dan yabancılara vize 52 Dolar ve 3 iş günü, TC vatandaşlara da 42 Dolar ve AYNI gün vize. 100 TL Ankara’ya gönderme parası da yok.

Biletlerimizi aldıktan sonra Chillout Cengo Hostel de çalışan eski müdürüm Gökhan ve kız arkadaşı Peppi de biletlerini aldılar. başka bir uçak olsa bile beraber olacaktık Hindistan da. Gogo (Gökhan) kısa bir süreliğine Hostelimizde çalıştı ve şimdi Australya ya yerleşmeye karar verdiler. Görev bitimini böyle kutluyoruz. Son dakika Mine de bize katılmaya karar verdi ve 6 kişi yola koyulduk.
tek günde vize verildiğini onlardan gördük zaten.

İstanbul bayaa yorucu geçti, her zamanki gibi. yolculuk heyecanı son dakikaya kadar oluşamadı koşuşturmak dan. 
Uçak saat 14 de Atatürk havaalanından ve yine Etihad Airlines ile uçuyoruz. Lemis ve Ayşegül bol film izlediler, ben de uyukladım. Abu Dhabi de ilk stop. 4 saat, güzel bir yemek ve bir kaç film den sonra bir saatlik stop-over ve tekrar uçağa. 4 saat Trivandrum’a.

sabahın köründe, saat 3:20 de varıyoruz Thiruvanantihapuran’ a (kısacası Trivandrum).

Uçaktan inen tüm erkeklerin bıyığı var, duymuştum, ama inanmamıştım. Ben de boşuna sakalımı uzatmamışım o zaman.

Ciddi ciddi Hindistan biletimizi aldıktan sonra bıyıklarımı kesmedim, hindistan bitiminde keserim artık.
Havaalanı curcuna. bir saat pasaport kontrol, doldurduğumuz immigration form larının bir bölümünü bize veriyorlar, çıkışta da onu da alıyorlar. Bürokrasi felaket. bizim bol bol vaktimiz var, sabahın daha ağırmadığı saatlerde ne işimiz var şehirde? Otel de ayarlayamadık, acelemiz yok.

saat 5 gibi biniyoruz taxi ye. Prepaid taxiler var, önceden yeri belirleyip ödüyorsun. 350 RP veriyoruz. 30 RP bir Lira, 4 km yol için kesin kazık, ama ne yapalım, kahrolsun zenginlik.
taxi bize bir otel gösteriyor, biz beğenmiyoruz ve yolumuza yürüyerek devam ediyoruz. Çantalarımızın toplamı 20 kilo olması ne büyük kolaylık.

Saat 6 ya kadar dolanıyoruz ve sonunda bize uygun temiz bir otel buluyoruz. Oteller 24 saatliğine veriyor odaları, yani saat 7 de giriş yaparsan saat 7 ye kadar kalabiliyorsun. bizim için ideal.
3000 RP den 2000 e indiriyoruz oda fiyatını, tek boş günleri olduğu için pazarlığa açıklar.
Baktığımız tüm yerler ya çok pis ya da doluydu. Önemli bir kadın hakları konferansı varmış bir kaç günlüğüne, yer bulmak gerçekten güç. yerin adi Seven Hills Hotel, elemanlari da cok samimi.
hemen vuruyoruz kafamızı yastıklarımıza ve 5 saat kayıp gidiyoruz. 

Thirivanantapuran, gezimizin ilk günü:

Saat 12 de uyandık, çok güzel uyuduk ve dinç bir şekilde kalktık. Hemen şehiri keşfedelim diye çıktık ve ‘indian coffee house‘ diye bir yere kahvaltı yapmaya girdik. Bina çok komik! içeride merdiven yok, rampa çıkılıyor. 

Bu yerde çalışanlar aynı zamanda buranın ortaklarıymış ve işletenler de oluyormuş. Komunist bir bölge olmasından dolayı haklar çoğunlukla milletinmiş Kerala bölgesinde. İlk demokratik seçimlerle komünizm’i seçenler insanlar Keralalılar. %91 okuma yazma oranı da ülke genelinde en yüksek oranmış.

full kahvaltı, çay, omlet, vs toplam 100 RP. 3.50 TL! iyiymiş! yıllık gelir ortalama 1000 Dolar olursa fiyatlar da uygun olur.

Havaalanında bozdurduğumuz 50 dolar bitmek üzere olduğu için Thomas Cook a girdik ve 52 RP den dolar bozduk. 100 RP komisyon alıyorlar, ne bozarsan boz.

pazara gitme hayalimiz ne yazıkki gerçekleşmedi, bir türlü bulamadık açık pazarı, ama onun yerine bir şahane tapınak bulduk. girebilmek için erkekler üstsüz giriyor, altlarına özel bir şalvar takıyorlar. Tapınak uzaktan çok özel görünüyordu, yakından bakamadık ama. Yabancılara girmek yasakmış. Biz kendimize birer çay ve çerez aldık ve merdivenlere yayıldık, cashew ve kızarmış muz cipsi. Bin erkekten sadece iki tane sakalsız adam gördüm şimdiye kadar! kendimi buraya ayit hissediyorum. 

Çay dedikleri sütlü baharatlı çay. çok lezzetli ve her yerde içiliyor. 

Kendimizi bir süpermarkette bulduk ve karpuz ve başka tür bilmediğim meyve alırken yakaladım kendimi. Çok severiz yabancı süpermarketleri. 

Kadınların konferansına bi uğradık, ingilizce karışık hindu konuşuyorlardı, biz de sıkılıp ayrıldık. her yerde çaycılar, abur cuburcular.

Akşam olmak üzere otele geri döndük. Mine, Pepi ve Gogo gelmiş olmalılar derken SMS geldi. 600 RP ye otel bulmuşlar bile, hemen de geldiler bizim otele. hep beraber Indian coffe House a gittik ve Masala falan yedik. hayatımda içtiğim en güzel meyve suyunu içtim: üzüm suyu! Karadenizde nadir bulunan yabani ve tek tük üzümleri olan siyah üzümler vardıri aşırı lezzetli, işte onlardan suyunu çıkarmışlar. hastası oldum!

10 TL ye hepimiz doyduk. biraz dolandık ve otellerine gittik. Ben bilgisayarsız olduğum için Pepi nin Mac Book unu aldım. sabah erkenden kalkıp işlerimizi halledip devam etmek istediğimiz için erkenden yatalım dedik. zaten yoldan gelenler bitmiş durumdaydılar.
Otelimize geldik, kızları yatırdım ve ben bloguma başladım.  boşu boşuna 3 saat oturup 6 sayfa blog yazdıktan sonra dosyaları ve tüm fotoları kayıt ettim ve yattım yatağıma. yazılar da silindi bu arada.

ikinci gün 31.01.2013
saat 8 de kalktık hazırlanıp kahvaltıya indik. biraz geç indik, ama bunlar alman değil, sorun çıkarmazlar. Kahvaltıyı nasıl istersiniz sorusuna bir müsli ve bir omlet(Lemise), bir masala omlet (bana) ve bir reçelli tost (ayşegül). üç tane müsli geldi, hemen ardından da üç tane omlet ve üç adet tost geldi. tamam yanlış anladı derken masala lardan da üç tane gelmesin dedik. komik bunlar yaa. 
Ekmekleri çok lezzetli ve her yerde bulunuyor. Thailand sonrası nasıl saldırmıştık bulduğumuz ekmeklere, hatırlatırım.

eşyalarımızı aldık ve bir kestirme yolundan öbür otele gittik. Kestirme yolu bir mahallenin içinden geçiyordu ve daracık sokaklar arasından kıvrılıyordu. kapı önlerinde yaşlı kadınlar kafa sallıyorlardı.
Hintlilerin bir kafa sallaması var, parkinson hastası gibi, sağ dan sola sürekli ve durmadan. Onaylama işaretiymiş ve herkes konuşurken kafa sallıyor. 

Bizim karnımız tıka basa dolu, Mineler daha yemek yememişler, bizi beklemişler. Bir lokantaya gidiyoruz ve kahvaltı yapıyorlar. çok lezzetli herşey, keşke hiç otel kahvaltısıyla karnımı doldurmasaydım. Pepi nin bir sırt çantasını Australya’ya göndermek için postane’ye gidiyoruz ve 130 dolara onları 20 kilo yükten kurtarıyoruz. Lemis oradaki memurlara bir kaç güzel resim çiziyor ve bol bol onaylayıcı kafa sallaması alıyor.

Postane den sonra para bozdurmaya da gidiyoruz ve sonra da tren biletlerimizi alıyoruz. 10 TL ye 5 kişinin biletleri cepte.
Minelerin kaldığı otele gidip birer duş, ve biraz da uyku. Tren saat 14:30 da ve gecikmeli kalkıyor. biz birinci sınıf’a biniyoruz ve yerimiz belli. üst üste yığma insanların olduğu tren değil bizimki. yola çıkar çıkmaz karpuz kesiyoruz trenin içinde. Türk’üz oğlum biz! 
tam da tadımlık karpuz, güzel bir boyut.
manzara da çok güzel

Lemis çok güzel resimler yapıyor ve yol hemen bitiveriyor. 40 km yolu bir saatte alıyoruz ve Varkala ya ulaşıyoruz. Taksi 150 RP, 6 kişi, 5 sırt çantası biniyoruz ve gidiyoruz. Otelimizi önceden ayarladık bu sefer. 600RP ye oda ve gerçekten güzel! denize de yakın.
Otelin adı’ Keratheeram’ bir oda orda, bizim odamız yan pansyonda, ‘Raj Palace’ Keratheeram pansyon’un sahibinin ablasının yerinde. odalar aynı.

Hadi denize! denize inmek için merdivenlerle bir uçurumdan iniliyor. Upuzun bir kumsal, incecik bir kum ve deniz tertemiz, ama dalgalı. Kumsal deniz sıkıcı gelir bana hep, ama bu denizde dalgalar kocaman ve oynamak için süper! dalga geliyor ve tokatlıyor, sonra sular çekilirken seni de sürükliyor. 

deniz çok derin olmaması da tehlikeyi yok ediyor. Lemis çıldırıyor doğal olarak. kum desen muhteşem, deniz desen ılık ama serinletici. palmiyeler ve ortam, tatile gelmişiz, şimdi ‘dank‘ etti.

Lemis kafasına bir futbol topu yiyor, kısa ve içten bir ağlama dan sonra oyunculara saldırıya geçiyor. tekme tokat, kum atmalar ve kötü bakışlarla onları ‘korkutuyor’. 


Çok karnımız acıktı, hemen eve dönüp yıkanma faslı ve hemen yemeğe. Bir keyifli restoran buluyoruz sahilde ve hint yemekleri deniyoruz. Burası turistik bir yer, bu yüzden fiyatlar da daha pahalı. Kişi başı 10 TL ye doyuyoruz. en pahalısı bira, 3 TL...

çok yorulmuşuz, hep beraber saat 23 de uyuyoruz.

31.01.2013 Varkala Cliff

Çok güzel uyumuşuz! cibinlik kocaman olduğu için hiç rahatsız etmedi. Kahvaltı için sahile gidiyoruz ve bir bara oturuyoruz. Lassi, müsli, fruit shake, omlet, toast vs. servis yavaş olsa da yemekler iyi ve hizmet güler yüzlü. Lemis yine Memory oyununa dalıyor ve git gide bizi daha da alt etmeye başlıyor! süreklü kazanıyor, hafıza sı bizimkinden iyi olmaya başladı.

Lemis denize girmek istiyor, bizimkiler keyif başında... ben Lemisi alıyorum ve denize götürüyorum. Lemis ile kum dan kule ve bir derin çukur yapıyoruz, denize girip dalgalarla boğuşuyoruz. Mango cu teyze geliyor ve bize bir mango ve bir hindistancevizi satıyor. 160 RP istiyor, uzun uzun pazarlık yapmaya üşendiğim için ben 100 RP veriyorum. o sırada bizimkiler geliyor. ben denizin tadını çıkarıyorum, dalgalarla boğuşuyorum, Lemis de eve gidip yıkanıyor. Denizden çıkasım yok, ellerim buruş buruş olana dek çıkmıyoruz.

Çok acıktık yine. Bu sefer balık yiğeceğiz. koca barakuda 1500 RP, 

bir kiloluk mercanlar 500 RP, 400 RP, melek balıkları 250 RP, 350 RP. sonunda Sea Salman denen bir balık alıyoruz. 

rahat 4 kilosu var, sıkı pazarlıktan sonra 1200 RP ye alıyoruz o balığı. Yanında patates, salata, pilav. Rakı olsa ne güzel giderdi! deniz kenarındayız, şahane bir manzara. Balık geliyor ve beni hayal kırıklığına uğratıyor. resmen balığın yarısını vermemişler bize! yine çok fazla geliyor, ama kazıklanmak sıkıcı oluyor baya. 

Özür mözür, bize ekstra salata, patates kızartması geliyor. Mine için balığın kafasını istiyoruz ama pek de beyinsiz ve etsiz çıkıyor o da. mutlu ve şişkin evin yoluna dönüyoruz. 

Dönüş yolunda güzel kıyafet satan bir sürü yerden geçiyoruz ve Ayşegüle tepe tepe giyine bileceği bir etek alıyoruz.

elektrikler kesilmeseydi daha da alış veriş yapacaktık, ama şansına küs ^north face^!

Pansiyona gelmeden elektrikler geri geliyor, ben de Pepi nin Mac Book unu alıyorum ve yazımı arıyorum. NAFİLE.. yazı gitmiş, fotolar gitmiş, hemde 4 GB a yakın fotolar. ben de saati 1:30 yaptım yine saati, yazı yazmak kolay iş değil, özellikle yabancı klavyeyle türkçe karakter arayarak. Sabah erken kalkacağız, tapınak gezmek istiyoruz.