2 Şubat 2013 Cumartesi

Hindistan Kerala gezisi 2013


yeni bir blog’a hoş geldiniz.

Gezimizin ön sözü ve ilk iki günü ne yazık ki bir Mac Book kazığına maruz kaldı. Guest user olarak kullandığım Mac Book meğer kayıt edilen dosyaları bilgisayar kapanınca siliyormuş! 5 sayfa yazı (saat sabah iki ye kadar yazdığım yazı) ve fotoğraf makinamızın içindeki tüm fotoğraflar gitti. makinanın içinde eski resimler de vardı, toplam 3,77 GB resim kaputt oldu.
neyse, tekrar yaşayamasak da bu anıları, geçmişte kaldı, yola devam.
biraz bir özet geçeceğim, o kadar :

Hindistana gitme kararımız biraz şans oldu. Biz aslında kayak turuna çıkmak istedik, ama 700 TL ye hindistana gidiş dönüş bileti bulunca tabii ki kapıverdik bu biletleri.
çok uzatmadan giriyorum ilk bölüme ve bir tavsiyeyle başliyorum:

tavsiye 1: 
Hindistan için vize gerekiyor, bu vizeyi İzmirden de alabilirsiniz, ancak sağlam kazık yemeden vermiyorlar. TC vatandaşları 42 dolara alıyor vizeyi, zengin Almanlar da 78 dolara alıyormuş vizeleri. İzmirden vize alıyorsanız da 100 TL kişi başı Ankara ya gönderme parası alıyormarmış. toplam 700 TL ye vize patladı bize, bir bilet parası da oraya gitti. 

Yalan 1: 
Fahri konsolosluk İzmir yada İstanbul dan aynı fiyata alırsınız dedi, Ankaradan da iki hafta sürer dedi. Ankaraya iki kere git gel, şahsen bir de başvur, mecbur kaldık bu gereksiz 100 TL vermeye.
gerçek: İstanbul dan yabancılara vize 52 Dolar ve 3 iş günü, TC vatandaşlara da 42 Dolar ve AYNI gün vize. 100 TL Ankara’ya gönderme parası da yok.

Biletlerimizi aldıktan sonra Chillout Cengo Hostel de çalışan eski müdürüm Gökhan ve kız arkadaşı Peppi de biletlerini aldılar. başka bir uçak olsa bile beraber olacaktık Hindistan da. Gogo (Gökhan) kısa bir süreliğine Hostelimizde çalıştı ve şimdi Australya ya yerleşmeye karar verdiler. Görev bitimini böyle kutluyoruz. Son dakika Mine de bize katılmaya karar verdi ve 6 kişi yola koyulduk.
tek günde vize verildiğini onlardan gördük zaten.

İstanbul bayaa yorucu geçti, her zamanki gibi. yolculuk heyecanı son dakikaya kadar oluşamadı koşuşturmak dan. 
Uçak saat 14 de Atatürk havaalanından ve yine Etihad Airlines ile uçuyoruz. Lemis ve Ayşegül bol film izlediler, ben de uyukladım. Abu Dhabi de ilk stop. 4 saat, güzel bir yemek ve bir kaç film den sonra bir saatlik stop-over ve tekrar uçağa. 4 saat Trivandrum’a.

sabahın köründe, saat 3:20 de varıyoruz Thiruvanantihapuran’ a (kısacası Trivandrum).

Uçaktan inen tüm erkeklerin bıyığı var, duymuştum, ama inanmamıştım. Ben de boşuna sakalımı uzatmamışım o zaman.

Ciddi ciddi Hindistan biletimizi aldıktan sonra bıyıklarımı kesmedim, hindistan bitiminde keserim artık.
Havaalanı curcuna. bir saat pasaport kontrol, doldurduğumuz immigration form larının bir bölümünü bize veriyorlar, çıkışta da onu da alıyorlar. Bürokrasi felaket. bizim bol bol vaktimiz var, sabahın daha ağırmadığı saatlerde ne işimiz var şehirde? Otel de ayarlayamadık, acelemiz yok.

saat 5 gibi biniyoruz taxi ye. Prepaid taxiler var, önceden yeri belirleyip ödüyorsun. 350 RP veriyoruz. 30 RP bir Lira, 4 km yol için kesin kazık, ama ne yapalım, kahrolsun zenginlik.
taxi bize bir otel gösteriyor, biz beğenmiyoruz ve yolumuza yürüyerek devam ediyoruz. Çantalarımızın toplamı 20 kilo olması ne büyük kolaylık.

Saat 6 ya kadar dolanıyoruz ve sonunda bize uygun temiz bir otel buluyoruz. Oteller 24 saatliğine veriyor odaları, yani saat 7 de giriş yaparsan saat 7 ye kadar kalabiliyorsun. bizim için ideal.
3000 RP den 2000 e indiriyoruz oda fiyatını, tek boş günleri olduğu için pazarlığa açıklar.
Baktığımız tüm yerler ya çok pis ya da doluydu. Önemli bir kadın hakları konferansı varmış bir kaç günlüğüne, yer bulmak gerçekten güç. yerin adi Seven Hills Hotel, elemanlari da cok samimi.
hemen vuruyoruz kafamızı yastıklarımıza ve 5 saat kayıp gidiyoruz. 

Thirivanantapuran, gezimizin ilk günü:

Saat 12 de uyandık, çok güzel uyuduk ve dinç bir şekilde kalktık. Hemen şehiri keşfedelim diye çıktık ve ‘indian coffee house‘ diye bir yere kahvaltı yapmaya girdik. Bina çok komik! içeride merdiven yok, rampa çıkılıyor. 

Bu yerde çalışanlar aynı zamanda buranın ortaklarıymış ve işletenler de oluyormuş. Komunist bir bölge olmasından dolayı haklar çoğunlukla milletinmiş Kerala bölgesinde. İlk demokratik seçimlerle komünizm’i seçenler insanlar Keralalılar. %91 okuma yazma oranı da ülke genelinde en yüksek oranmış.

full kahvaltı, çay, omlet, vs toplam 100 RP. 3.50 TL! iyiymiş! yıllık gelir ortalama 1000 Dolar olursa fiyatlar da uygun olur.

Havaalanında bozdurduğumuz 50 dolar bitmek üzere olduğu için Thomas Cook a girdik ve 52 RP den dolar bozduk. 100 RP komisyon alıyorlar, ne bozarsan boz.

pazara gitme hayalimiz ne yazıkki gerçekleşmedi, bir türlü bulamadık açık pazarı, ama onun yerine bir şahane tapınak bulduk. girebilmek için erkekler üstsüz giriyor, altlarına özel bir şalvar takıyorlar. Tapınak uzaktan çok özel görünüyordu, yakından bakamadık ama. Yabancılara girmek yasakmış. Biz kendimize birer çay ve çerez aldık ve merdivenlere yayıldık, cashew ve kızarmış muz cipsi. Bin erkekten sadece iki tane sakalsız adam gördüm şimdiye kadar! kendimi buraya ayit hissediyorum. 

Çay dedikleri sütlü baharatlı çay. çok lezzetli ve her yerde içiliyor. 

Kendimizi bir süpermarkette bulduk ve karpuz ve başka tür bilmediğim meyve alırken yakaladım kendimi. Çok severiz yabancı süpermarketleri. 

Kadınların konferansına bi uğradık, ingilizce karışık hindu konuşuyorlardı, biz de sıkılıp ayrıldık. her yerde çaycılar, abur cuburcular.

Akşam olmak üzere otele geri döndük. Mine, Pepi ve Gogo gelmiş olmalılar derken SMS geldi. 600 RP ye otel bulmuşlar bile, hemen de geldiler bizim otele. hep beraber Indian coffe House a gittik ve Masala falan yedik. hayatımda içtiğim en güzel meyve suyunu içtim: üzüm suyu! Karadenizde nadir bulunan yabani ve tek tük üzümleri olan siyah üzümler vardıri aşırı lezzetli, işte onlardan suyunu çıkarmışlar. hastası oldum!

10 TL ye hepimiz doyduk. biraz dolandık ve otellerine gittik. Ben bilgisayarsız olduğum için Pepi nin Mac Book unu aldım. sabah erkenden kalkıp işlerimizi halledip devam etmek istediğimiz için erkenden yatalım dedik. zaten yoldan gelenler bitmiş durumdaydılar.
Otelimize geldik, kızları yatırdım ve ben bloguma başladım.  boşu boşuna 3 saat oturup 6 sayfa blog yazdıktan sonra dosyaları ve tüm fotoları kayıt ettim ve yattım yatağıma. yazılar da silindi bu arada.

ikinci gün 31.01.2013
saat 8 de kalktık hazırlanıp kahvaltıya indik. biraz geç indik, ama bunlar alman değil, sorun çıkarmazlar. Kahvaltıyı nasıl istersiniz sorusuna bir müsli ve bir omlet(Lemise), bir masala omlet (bana) ve bir reçelli tost (ayşegül). üç tane müsli geldi, hemen ardından da üç tane omlet ve üç adet tost geldi. tamam yanlış anladı derken masala lardan da üç tane gelmesin dedik. komik bunlar yaa. 
Ekmekleri çok lezzetli ve her yerde bulunuyor. Thailand sonrası nasıl saldırmıştık bulduğumuz ekmeklere, hatırlatırım.

eşyalarımızı aldık ve bir kestirme yolundan öbür otele gittik. Kestirme yolu bir mahallenin içinden geçiyordu ve daracık sokaklar arasından kıvrılıyordu. kapı önlerinde yaşlı kadınlar kafa sallıyorlardı.
Hintlilerin bir kafa sallaması var, parkinson hastası gibi, sağ dan sola sürekli ve durmadan. Onaylama işaretiymiş ve herkes konuşurken kafa sallıyor. 

Bizim karnımız tıka basa dolu, Mineler daha yemek yememişler, bizi beklemişler. Bir lokantaya gidiyoruz ve kahvaltı yapıyorlar. çok lezzetli herşey, keşke hiç otel kahvaltısıyla karnımı doldurmasaydım. Pepi nin bir sırt çantasını Australya’ya göndermek için postane’ye gidiyoruz ve 130 dolara onları 20 kilo yükten kurtarıyoruz. Lemis oradaki memurlara bir kaç güzel resim çiziyor ve bol bol onaylayıcı kafa sallaması alıyor.

Postane den sonra para bozdurmaya da gidiyoruz ve sonra da tren biletlerimizi alıyoruz. 10 TL ye 5 kişinin biletleri cepte.
Minelerin kaldığı otele gidip birer duş, ve biraz da uyku. Tren saat 14:30 da ve gecikmeli kalkıyor. biz birinci sınıf’a biniyoruz ve yerimiz belli. üst üste yığma insanların olduğu tren değil bizimki. yola çıkar çıkmaz karpuz kesiyoruz trenin içinde. Türk’üz oğlum biz! 
tam da tadımlık karpuz, güzel bir boyut.
manzara da çok güzel

Lemis çok güzel resimler yapıyor ve yol hemen bitiveriyor. 40 km yolu bir saatte alıyoruz ve Varkala ya ulaşıyoruz. Taksi 150 RP, 6 kişi, 5 sırt çantası biniyoruz ve gidiyoruz. Otelimizi önceden ayarladık bu sefer. 600RP ye oda ve gerçekten güzel! denize de yakın.
Otelin adı’ Keratheeram’ bir oda orda, bizim odamız yan pansyonda, ‘Raj Palace’ Keratheeram pansyon’un sahibinin ablasının yerinde. odalar aynı.

Hadi denize! denize inmek için merdivenlerle bir uçurumdan iniliyor. Upuzun bir kumsal, incecik bir kum ve deniz tertemiz, ama dalgalı. Kumsal deniz sıkıcı gelir bana hep, ama bu denizde dalgalar kocaman ve oynamak için süper! dalga geliyor ve tokatlıyor, sonra sular çekilirken seni de sürükliyor. 

deniz çok derin olmaması da tehlikeyi yok ediyor. Lemis çıldırıyor doğal olarak. kum desen muhteşem, deniz desen ılık ama serinletici. palmiyeler ve ortam, tatile gelmişiz, şimdi ‘dank‘ etti.

Lemis kafasına bir futbol topu yiyor, kısa ve içten bir ağlama dan sonra oyunculara saldırıya geçiyor. tekme tokat, kum atmalar ve kötü bakışlarla onları ‘korkutuyor’. 


Çok karnımız acıktı, hemen eve dönüp yıkanma faslı ve hemen yemeğe. Bir keyifli restoran buluyoruz sahilde ve hint yemekleri deniyoruz. Burası turistik bir yer, bu yüzden fiyatlar da daha pahalı. Kişi başı 10 TL ye doyuyoruz. en pahalısı bira, 3 TL...

çok yorulmuşuz, hep beraber saat 23 de uyuyoruz.

31.01.2013 Varkala Cliff

Çok güzel uyumuşuz! cibinlik kocaman olduğu için hiç rahatsız etmedi. Kahvaltı için sahile gidiyoruz ve bir bara oturuyoruz. Lassi, müsli, fruit shake, omlet, toast vs. servis yavaş olsa da yemekler iyi ve hizmet güler yüzlü. Lemis yine Memory oyununa dalıyor ve git gide bizi daha da alt etmeye başlıyor! süreklü kazanıyor, hafıza sı bizimkinden iyi olmaya başladı.

Lemis denize girmek istiyor, bizimkiler keyif başında... ben Lemisi alıyorum ve denize götürüyorum. Lemis ile kum dan kule ve bir derin çukur yapıyoruz, denize girip dalgalarla boğuşuyoruz. Mango cu teyze geliyor ve bize bir mango ve bir hindistancevizi satıyor. 160 RP istiyor, uzun uzun pazarlık yapmaya üşendiğim için ben 100 RP veriyorum. o sırada bizimkiler geliyor. ben denizin tadını çıkarıyorum, dalgalarla boğuşuyorum, Lemis de eve gidip yıkanıyor. Denizden çıkasım yok, ellerim buruş buruş olana dek çıkmıyoruz.

Çok acıktık yine. Bu sefer balık yiğeceğiz. koca barakuda 1500 RP, 

bir kiloluk mercanlar 500 RP, 400 RP, melek balıkları 250 RP, 350 RP. sonunda Sea Salman denen bir balık alıyoruz. 

rahat 4 kilosu var, sıkı pazarlıktan sonra 1200 RP ye alıyoruz o balığı. Yanında patates, salata, pilav. Rakı olsa ne güzel giderdi! deniz kenarındayız, şahane bir manzara. Balık geliyor ve beni hayal kırıklığına uğratıyor. resmen balığın yarısını vermemişler bize! yine çok fazla geliyor, ama kazıklanmak sıkıcı oluyor baya. 

Özür mözür, bize ekstra salata, patates kızartması geliyor. Mine için balığın kafasını istiyoruz ama pek de beyinsiz ve etsiz çıkıyor o da. mutlu ve şişkin evin yoluna dönüyoruz. 

Dönüş yolunda güzel kıyafet satan bir sürü yerden geçiyoruz ve Ayşegüle tepe tepe giyine bileceği bir etek alıyoruz.

elektrikler kesilmeseydi daha da alış veriş yapacaktık, ama şansına küs ^north face^!

Pansiyona gelmeden elektrikler geri geliyor, ben de Pepi nin Mac Book unu alıyorum ve yazımı arıyorum. NAFİLE.. yazı gitmiş, fotolar gitmiş, hemde 4 GB a yakın fotolar. ben de saati 1:30 yaptım yine saati, yazı yazmak kolay iş değil, özellikle yabancı klavyeyle türkçe karakter arayarak. Sabah erken kalkacağız, tapınak gezmek istiyoruz.




4 yorum:

  1. Erdem...çok güzel anlatıyorsun..yazı bitince bir baktım..evdeyim..oysa oralarda sizinleydim...eşekten düşmüşe döndüm..neyse..gelecek yazında..gene beraberiz..Ayşegül'ün aldığı etekle bir fotosunu çekte görelim...yedikleriniz yüzünden..kilo aldım..okurken..öptüm sizi..

    YanıtlaSil
  2. eteğin ben de merakı içindeyim.. tapınağa da geçin hadi, bekliyoruz :)

    YanıtlaSil
  3. Erdemcim sıkı takipçinim.
    Merakla devamını bekliyoruz.
    Kızlarımı ve seni öpüyoruz.

    YanıtlaSil